"Biz süreksiz varlıklarız, anlaşılmaz bir maceranın ortasında tek başına yok olan bireyleriz ama kayıp sürekliliğimizi istiyoruz."
Platon
Platon, M.Ö. 427-347 yıllarında yaşamış, fikirleri ile çağına ve felsefe tarihine damgasını vurmuş oldukça önemli bir antik çağ Yunan filozofudur. Hatta İngiliz Filozof Alfred Whitehead’a göre tüm Batı Felsefesi tarihi, Platon’a düşülmüş dipnotlardan ibarettir.
Platon’un asıl adı Aristokles'dir. Geniş omuzları ve atletik yapısı yüzünden, Yunanca ‘geniş omuzlu’ anlamına gelen Platon lakabı ile anılmış ve öyle de tanınmıştır. Aristokrat bir aileden gelen Platon’un yaşamının ilk yarısı bilgelik peşinde çeşitli seyahatlerle geçmiştir. Platon, genç yaşından itibaren yaşadığı kent olan Atina’da birçok filozofun yanında dersler almıştır. Yirmi yaşındayken hocası Sokrates’le karşılaşmış ve onun idamına kadar, en gelecek vadeden öğrencisi olarak yanında kalmıştır. Platon, hocası Sokrates’in ölümden sonra Atina’da daha fazla kalmak istememiş ve bilgeliği aramak amacıyla yurdunda ayrılıp yollara düşmüştür. Bir dönem İtalya’daki Pisagor okulunda eğitim almış sonra Mısır’a gitmiştir. Mısır’da kadim ve ezoterik bilgiler üzerine de eğitimi aldığı bilinen Platon’un orada uzun yıllar kalıp inisiye edildiği de söylenmektedir. Vatanından uzakta alabileceği eğitimi tamamladığını düşünen Platon, orta yaşlarındayken doğduğu şehir Atina’ya geri dönmeye karar vermiştir; ancak gemiyle dönüş yolculuğu esnasında korsanlar tarafından esir alınmış ve köle durumuna düşmüştür. Bir süre bir köle olarak hayat sürmek zorunda kalan Platon, kendisini tanıyıp satın alan başka bir filozof tarafından özgürlüğüne kavuşturulmuştur. Böylelikle Atina’ya geri dönebilen Platon, döndüğünde şehrin hemen dışında Akademeia adlı okulunu kurmuştur. Bugün dilimizde kullandığımız ‘akademi’ ismi de Platon’un bu okulundan gelmektedir.
İdealist filozofların başında gelen Platon’un en dikkat çekici görüşlerinden biri insan ruhu ve bedeni üzerinedir. Platon, insanı tanımlarken onu ruh ve beden olarak ikiye ayırmıştır ve ona göre ruh, bedenden çok daha üstün ve aynı zamanda da ölümsüzdür. Ruhun, beden içerisinde bir kafeste gibi olduğu benzetmesini yapan Platon için ruhun yegâne amacı, kendini bu beden kafesinden kurtarıp kaynağına dönebilmektir. Platon, ruhun geldiği kaynağın ise ‘idealar alemi’ olduğunu iddia etmiştir. Platon’a göre beş duyumuzla algıladığımız bu dünya, yalnızca bir yanılsamadan ibarettir ve asıl gerçeklik ‘ideale alemi’dir. ‘İdealer alemi’, ‘mutlak iyi’nin saflığın olduğu bir alandır ve ruh, ancak yeterince saflaştıktan sonra oraya tekrar ulaşılabilir. İnsan ruhunun asıl yuvası da bu ‘idealar alemi’dir ve ruh, sürekli olarak oraya geri dönmeye yönelik bir çaba ve özlem hisseder. Bu özleme Platon, ‘eros’ yani sevgi demiştir.
Bu bilgiler ışığında Platon, insan bedeninin ruhun kötülüğe düşmesine neden olan bir nevi bir tuzak olduğu kanısındadır ve arzularla dolu olan beden, ruha erdemlere sahip olma bilgisini unutturmuştur. Ruhun tekrar temiz ve ‘saf iyi’ hale gelebilmesi için unuttuğu erdem bilgilerini tekrar anımsamaya ihtiyaç duymaktadır. Bu da felsefi bir takım bilgiler edinmek ve erdemlere uygun bir yaşam sürmeye çalışmakla mümkün olabilir. Platon’a göre hayatta yapılan iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edilecek her şeyin, yapılacak her işin sonunda utanç ve kötülük olacaktır. Platon, felsefenin yegâne amacının da kişiye bu saflık seviyesine ulaştırarak bir nevi ruhsal anlamda arındırma amacını güttüğünü savunmuştur.
Platon’un bilgi felsefesi de oldukça sıra dışıdır. Ona göre aslında hiçbir şey öğrenmeyiz, bildiğimizi zannettiğimiz tüm unsurlar, hatırladıklarımızdır; zira reenkarnasyon döngüsü içinde birçok farklı hayatları deneyimlemiş olan ruhumuz, o kadar çok hayat yaşamıştır ki, zaten her şeyi bilmektedir. Öğretmenlerin ve eğitimin, bize zaten bildiklerimizi hatırlatmaktan başka bir işlevi bulunmamaktadır. Yine Platon’a göre beş duyumuzla algıladığımız dünya hakkında kafa yormak oldukça gereksiz ve zaman kaybıdır, onlar zaten birer yanılsamadan ibarettir ve üzerilerinde deney ya da araştırma yapmak yerine varoluşun anlamı ve ‘idealar âlemi’ hakkında akıl yürütmek her zaman için en faydalısıdır. Aklı yürütme hususunda soyut düşünebilme becerisinin de çok önemli olduğuna inanan Platon, matematik ve geometri biliyor olmaya da çok büyük önem vermiştir, hatta okulu Akademia’sının girişine "geometri bilmeyen giremez" yazısını asmıştır. Platon’a göre soyut düşünebilmek, aynı zamanda insanın, içinden kendi kendisiyle yaptığı bir konuşma niteliği taşımaktadır ve ancak bu şekilde yaparak kişi, hakikate ulaşabilir. Platon’un bu bakış açısının etkisi nedeniyle uzunca bir süre Batıda bilimin geri kaldığı ve Orta Çağ'a sonuna dek sürecek olan dogmatizme kapı araladığı düşünülmüştür.
Siyaset felsefesi ile de yakından ilgilenen Platon, ‘Devlet’ adlı meşhur kitabında ideal toplum yapısı ve devlet yönetimi hakkında çeşitli bilgiler aktarmıştır. İnsanların doğuştan eşit olmadığına inana Platon, demokrasi karşıtıdır. Ona göre bilinçsiz halk toplulukları, demokrasi yoluyla kendilerine benzer kişilere devlet yönetimini teslim edeceklerdir. Demokrasi yoluyla başa gelen bu kişi ya da grup da, eninde sonunda kendi tiranlıklarını ilan edeceklerdir. Bu bağlamda Platon, en ideal devlet yöneticilerinin filozoflar arasından çıkması gerektiğini savunmuştur. Bu bağlamda Platon’a göre devleti yönetebilecek ideal kişi kapı kapı dolaşıp seçilme derdine düşmeyecek kişidir. Aksine bilinçli halk, bu kişileri bulup kendilerini yönetmesini isterler. Dolayısıyla Platon devleti yönetmeye en layık olanların bilge filozoflar olduğunu belirmiştir. Sonuç olarak Platon’a göre ya hükümdarlar filozof yahut da filozoflar hükümdar olmalıdırlar; böyle olmazsa, devlet ve insanlık için mutluluk beklenemez. Platon, devletin yegâne görevinin de halkın erdemlere uygun bir yaşam sürmesini sağlayarak onları ruhsal anlamda yükselmelerine zemin hazırlamak olduğunu iddia etmiştir. Bu bağlamda Platon’a göre insanları yetiştiren devlettir; devlet iyi olursa, insan da iyi olur; kötü olursa, aksi meydana gelir.
Platon ‘Devlet’ adlı kitabında ideal toplum düzeninin nasıl olması gerektiğini tartışırken insanları ruhlarının gelişmişlik düzeylerine göre -altın, bronz, gümüş olmak üzere- üç gruba ayırmıştır: Altın ruhlu olan insanlar, toplumu yönetmeye aday filozof özellikleri taşıyan bilgelik erdemine haiz kişilerdir. Gümüş ruhlular ise Platon’un ‘koruyucular’ olarak nitelendirdiği askerlerdir ve onlar da cesaret erdemine sahiptirler. Bronz ruhlu insanlar ise en alt tabakadaki para ve ticarete ilgili olan üretici gruptur. Yığını oluşturan bu grubun erdemi de ‘ölçülülük’tür. Platon'a göre ideal toplum düzenine ulaşmak, ancak ve ancak her grubun kendi görevleri ile meşgul olmalarını sağlamakla mümkün olabilir.
Platon, yazdığı Phaidros adlı diyaloğunda ruhun da üç unsurdan oluştuğundan bahsetmiştir ve başvurduğu bir analojiyle ruhun bu üç kısmını şu şekilde anlatılmıştır: Bu diyalogda biri iyi huylu, diğeri kötü ruhlu olmak üzere iki atın çektiği bir atlı arabası tasviri yapmıştır. Bu atlı arabanın bir de kullanıcısı bulunmaktadır. Arabanın sürücüsü ‘akıl’ın, kötü huylu at ‘arzu’nun, iyi huylu at ise ‘irade’nin temsilidir. Arabacı yani ‘akıl’, gideceği yöndeki hakikati görmekte ve oraya gitmek istemektedir. Fakat buna tek başına gücü yetmez, ona iyi huylu atı yani ‘irade’nin de destek olması gerekir. Eğer arabada ‘arzu’yu temsil eden at baskın gelirse onun iradeyi ve aklı hakikat yolundan saptırma ihtimali bulunmaktadır. Bu nedenle akıl, iradeyi yanına çekerek, arzuyu da ölçülülük sınırında tutarak hakikat yoluna devam edebilir. İşte bu denge sağlandığında ruhun nihai olarak varacağı yer, hep özlemini duyduğu, mutlak iyiliğin ve saflığın mekanı olan ‘idealar alemi’ olacaktır.
Faydalanılan Kaynaklar:
Platon (2019). Devlet. Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu. Türkiye İş Bankası Yayınları.
Platon (2017). Phaidros. Çeviren: Furkan akderin. Say Yayınları.
Russell, Bertnard (2016). Batı Felsefesi Tarihi Cilt 1. Çeviren: Ahmet Fethi. İstanbul: Alfa Yayıncılık.
Zack, Naomi (2019). A’dan Z’ye Felsefe. Çeviren: Şükrü Alpagut. İstanbul: Say Yayınları.